TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şube Başkanı Mehmet Tatar, dünyada su tüketimi konusunda mevcut koşulların devam etmesi halinde 2030 yılına kadar yüzde 40 oranında küresel su açlığıyla karşı karşıya kalınabileceğine dikkati çekti. Tatar,
KÜRESEL SU TALEBİ YÜZDE 55 ORANINDA ARTACAK
22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Örgütü’nün su tüketiminin, üretimden gelen taleplerle yüzde 400, termik enerji üretimine bağlı olarak yüzde 140 ve ev içi kullanım taleplerine bağlı olarak ise yüzde 130 artacağı öngörüsünde bulunduğuna işaret eden Tatar, “2000 ile 2050 yılları arasında su talebinin küresel olarak yüzde 55 oranında artacağı öngörülmektedir.
TÜRKİYE SU BASKISI YAŞAYAN ÜLKELER ARASINDA
Türkiye’nin DSİ verilerine göre tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyelinin yılda ortalama toplam 112 milyar metreküp olduğuna dikkati çeken Tatar, “Bunun 57 milyar m3’ü kullanılmakta olup, ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı 2000 yılında 1652 m3, 2009 yılında 1544 m3, 2020 yılında ise 1346 m3 olmuştur. Türkiye, kişi başına kullanılabilir su potansiyeline bakıldığında, su baskısı yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır” dedi.
TÜRKİYE YAKIN GELECEKTE CİDDİ SU SORUNLARIYLA KARŞILAŞABİLİR
2030’da kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının yıllık 1.000 m3 civarında olacağını belirten Tatar, yapılan bilimsel araştırmaların Türkiye’nin yakın gelecekte ciddi su sorunları ile karşılaşmaya aday bir ülke olduğu sonucunu ortaya çıkardığına vurguladı.
YAPILMASI GEREKENLER
Su kaynaklarının doğru kullanımının önemine dikkati çeken Tatar, şu önerileri aktardı:
“Sayıları 1 milyona yaklaştığı ifade edilen kontrolsüz ve ruhsatsız yer altı su kuyularının açılması önlenmeli, aşırı yer altı suyu çekiminden kaynaklanan obruk veya zemin oturmalarının önüne geçilmelidir. Küresel iklim değişikliğinin etkileri de dikkate alınarak ‘kuraklık’ ulusal afet mevzuatımıza dahil edilmeli, bu kapsamda 7269 sayılı kanunda gerekli değişiklikler hemen gerçekleştirilmelidir. Atık sularımız, özellikle su kıtlığı çekilen yerlerde yeniden kullanılabilir hale getirilmeli, şehir ve sulama şebekelerinde kaçakların önlenmesine yönelik tedbirler alınmalı, kent içi rekreasyon alanlarında yüzey suyu depolanması işlevi de gören peyzaj düzenlemeleri yapılmalıdır. Yüzey ve yer altı suyu kirliliğine neden olan unsurlar önlenmeli, yer altı suyu akiferlerinin korunmasına özel önem verilmelidir.
Kentlerimizin su temin işleri ile sorumlu Genel Müdürlükleri tesisat hizmetleri yapan birimler olmaktan çıkarılmalı, yeniden yapılandırılarak kentlerin su temin stratejilerini oluşturan, bu stratejilerin gerçekleştirilmesi konusunda çalışmalar yürüten birimler haline dönüştürülmelidir. Havza bazında hidrojeolojik çalışmalar yapılmalı, o havza için en uygun entegre su yönetim modelleri geliştirilmelidir. Sulak alanlar hidrolojik, karbon ve besin döngülerini sürdüren, doğal tatlı su sağlayan, akışları ve aşırı koşulları düzenleyen, akiferleri besleyen önemli su noktaları olup, bu alanların korunup geliştirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından geçtiğimiz günlerde sulak alanları yapılaşmaya açan “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinde” değişiklik öngören düzenleme iptal edilmelidir. Ekolojik gerçekler ve kamu yararının göz ardı edildiği, enerji gereksiniminin karşılanmasına katkısı olmayacak HES`lerden vazgeçilmelidir. Suyun doğal çevriminin sürdürülebilmesi ve canlı yaşamın devamının sağlaması adına, suyu ticari bir meta olarak gören anlayış yerine, suyun tüm canlılar için yaşamsal bir hak olduğu gerçeğinden hareketle bir çerçeve ‘Su Yasası’ çıkarılmalıdır.”
SU KAYNAKLARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİNDEN VAZGEÇİLMELİ
Su kaynaklarının korunmasına ve akılcı kullanılmasına dikkat edilmesi, su israfının önlenmesi amacıyla halkın aydınlatılması, salma sulama yerine damla ve yağmurlama sulama modellerine ağırlık verilip teşvik edilmesi gerektiğinin altını çizen Tatar, “Ayrıca baraj gölleri ve çevresi ağaçlandırılmalı, her türlü kirleticilerin akarsu yataklarına deşarjı önlenmeli ve arıtma tesisleri kurulmalıdır. Bireylerin ve toplumların sağlıklı, içilebilir, temiz suya her durumda koşulsuz ve bedelsiz erişim ve tüketim hakkı, ‘su hakkı’ temel bir insan hakkı olan ‘yaşam hakkı’ olarak görülerek, suyun ticarileştirilmesinden, su kaynaklarımızın özelleştirilmesinden vazgeçilmelidir” diye konuştu.
Ülkelerin doğal zenginliği olan suya olan ihtiyaç arttıkça, daha stratejik bir önem kazanmaya başlayan tatlı su kaynaklarının korunması, verimli ve planlı kullanımı ile değeri daha önemli bir hale geldiğine kaydeden Tatar, “Daha yaşanabilir bir dünya dileğiyle ‘Dünya Su Günü’nü kutluyoruz” ifadelerini kullandı.